18 Eylül, 2010

Canım Annem...

Bazen düşünüyorum, sanki annemle aramda bir duvar var. Aşılamayan, yıkılamayan bir duvar. Ne kadar uğraşsam da, çabalasam da eninde sonunda bu duvara takılıyorum. İlerleyemiyorum. Sanki bu duvarı o da yıkmak istiyor ama o da başaramıyor. O da takılıyor bu duvara. Ve hep sessizliğe itiyor bizi.

Ne zaman konuşmaya başlasak, birbirimizle bir şeyleri paylaşsak, birden o duvar çıkıyor karşımıza. Ne o anlayabiliyor beni, ne de ben onu. Sanki ikimiz farklı dilleri konuşuyoruz, çok farklı iki dili. Ama yine de devam ediyoruz konuşmaya. Sanıyoruz ki konuştukça anlayabiliriz birbirimizi, konudan konuya, saatlerce... Sonra birden sinirleniyorum ona. Neden o da benim dilimi konuşmuyor? Neden anlamadığım bu dilde ısrarcı? Bağırıyorum, kavga ediyorum onunla "neden?" diye. O sanıyor ki biliyor benim dilimi. Belki de anlayabiliyor ne dediğimi. Sadece önemsemiyor ne dediğimi, çünkü o da geçmiş bu yollardan, ne diyeceğimi biliyor. Yada öyle sanıyor kendince. Ona göre her genç büyürken bunları söyler annelerine, bunlardan bahseder onlara. Bana olan cevabı da aynen bu oluyor. İşte o an kan beynime sıçrıyor. İçimden öyle kızıyorum ki ona. Eğer öyleyse de insan karşısındakini üzmemek için bir dinler, cevap verir. Söyleyecek söz bulamıyorum. Çünkü biliyorum eğer ağzımı açarsam kavga büyüyecek, kalbini çok kıracağım. İçime atıyorum her sözü, her kelimeyi. Konuşmaya son verip ayrılıyorum oradan. Odama gidiyorum. Açıyorum günlüğümü yazacak söz bulamıyorum. Nerden başlasam ne yazsam? Günlüğe de yazamıyorum yine içime atıyorum.

Sonra başka bir gün yine bir heves anneme gidiyorum, çünkü gidecek kimsem yok, ona anlatıyorum hevesle olanları. Ama o işte çok yorulmuş. Dediklerimi anladığını bile sanmıyorum. Ama yine de anlatıyorum belki beni anlar diye. Bitiyor konuşmam cevap bekliyorum. Alıyorum cevabımı da tabii, ama tatmin etmiyor beni bu cevap. Biliyorum yorgun, çok yorgun biliyorum, ama ben de onu özlüyorum.

Şimdi "kızım senin arkadaşın yok mu? Git onlara anlat." diyebilirsiniz. Dersiniz de eminim.

Annem bana küçüklükten beri "bu hayatta kimseye güvenme" derdi. Ve ben küçükken, çok küçükken bile ihanete uğramış, küçüklüğünde bazı şeyleri görmüş geçirmiş biriyim. Onun için birine güvenmek benim için zor, hem de çok zor. Arkadaşlarım yok mu, var tabi ki de var, ama daha onlara en derin sırlarımı anlatabilecek kadar güvenmiyorum. Bu konuda güvenebileceğim tek kişi annem.

Şimdi bu kadar laf ettim anneme. Nefret mi ediyorum ondan, onun için mi yazdım? Tabii ki hayır.

Annemi kimse benden daha çok sevemez. Eminin o da beni çok seviyor.

Şimdi bu kadar kızıyorum anneme, ama eminim ki yarın da bir şey anlatmaya çalışacağım. Ve belki de bu sefer sorunsuzca bitirebileceğiz. İnancım sonsuz. Bir gün annemle kavga etmeden konuşacağız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder